HAYATTAN KISA KISA Bu topraklarda ilk kız öğretmen okulu, Dârü’l-Muallimât adıyla, 26 Nisan 1870 yılında, ilk ve orta öğretim kız okullarına öğretmen yetiştirmek amacıyla açılan eğitim kurumu. Kız öğretmen okulu… Malatya Kız İlköğretmen Okulu’na 1971-1972 eğitim öğretim yılında kaydoldum. Yazılı ve sözlü olmak üzere, iki aşamalı bir sınavla öğrenci seçilmekteydi. Bu tarih önemli, zira ilk defa 1971-1972 eğitim öğretim yılında kız öğretmen okullarına erkek öğrenci alındı ve karma eğitim faaliyetine dahil oldu. Erkek İlköğretmen okullarına da, aynı dönemde kız öğrenci kaydı yapıldı… Malatya Kız İlköğretmen Okulu o zamanlar, Adafı’daydı. Adafı’daki okul binası; sanıyorum, özel eğitim hizmetleri amacıyla kullanıldı. 1972-1973 eğitim öğretim yılında; yeni binasına taşınan okulumuza, yatılı kız öğrenciler alındı. Okulun ismi de; Malatya Mustafa Kemal İlköğretmen Okulu olarak değiştirildi. Bilahare, Eğitim Enstitüsü olarak da hizmet verdi. Şimdilerde, fotoğraflarını paylaşımlardan görüyorum… İdeal anlayışla, ülkenin aydınlanmasına katkı amacıyla, yurdun çeşitli yerlerinden kızlı, erkekli öğrenciler eğitim ordusuna katılmak amacıyla koşturduk. Her birimiz; ideal amaçlara ulaşma adına, çok uzun yıllar çabaladık. Kız İlköğretmen Okullarının; kadınların toplumsal sorumluluk üstlenmeleri bakımından önemli bir işlevselliği oldu diye düşünüyorum… Bu okulları bitirip, eğitimin çeşitli kademelerinde görev üstlenen arkadaşlarımın, görevlerini eksiksiz yerine getirdiğine de inancım sonsuzdur… Bir makale okudum, aşağıda paylaşıyorum. Okuduklarım, yukarıdaki satırları yazdırdı… Özellikle belirtmek istiyorum, bizler; okumaya, yazmaya, araştırmaya, yeni bilgiler öğrenmeye devam edeceğiz. Ülkenin girdiği bu girdaptan çıkarılması adına, üstümüze düşen her görevi, elimizden geldiğince yapacağız… “Enseyi karartmadan” aydınlık zamanlara ulaştıracağız bu coğrafyayı da. Adalet, eşitlik, özgürlük şiarıyla anlatılan yaşantıları buralarda da yeşerteceğiz… Saygılar iletiyorum, Kız İlköğretmen Okulu mezunlarına… Ali Ekber Pekşen 03 Nisan 2022 Bodrum-Muğla ALTIN BİLEZİK Zeynep Sahra “Kitap okuyan kızlar evde kalmaya mahkumdur” der Halime teyze dedikodu arasında. Evde kalmak dünyanın en büyük felaketiymiş gibi. Dün bile isteye annemle kavgaya tutuştum. Neymiş efendim, karşı apartmanda oturan Serpil ile kıyaslandığında benim başarılarım karpuzdaki çekirdek gibiymiş. 'Serpil'in koca parası yemekten öte ne başarısı varmış acaba' diye sorunca', “ Daha yirmilerini bitirmeden, gencecik yaşta iki çocuk doğurdu. Daha ne olsun,” demez mi? “ Duvara astığım koca diplomam, peş peşe sıralanmış derecelerim var ya” diyorum.” Aman, bırak o kağıt parçalarını,” diyor. Dirsek çürütmüşüm, uykulrımı bölmüşüm, yüksek lisansımın bitmesine aylar kalmış, söylediği laflara bak. Komşular çaya geldi. Serpil de katılmış onlara. Altınlarını da takmış tabi, annem göz ucuyla bana işaret etti. Altın başarı göstergesi madem, duvarımda verdikleri onur madalyonu asılı ya, diyesim geldi de ses etmedim. Her Serpil'in geçen ay kocasının ona hediye aldığı arabasını övüp durdu.Ay ne düşünceli kocaymış, ay onun gibisi zor bulunurmuş, Serpil Kadir gecesi mi doğmuşmuş...Hep bir ağızdan herifi göklere çıkarıp durdular. Fakat hiçbiri Serpil'in gözünün altındaki morluğu makyajla kapattığını fark etmedi. Geçen hafta sokağı inleten bağırtısını da duymazdan gelmişlerdi. Karı koca arasında olurmuş o kadar. Peki ne kadarı olmaz, diye sorasım geldi de, yine kurcalamadım. Serpil'in kolundaki bilezikler Trabzon burmasıymış, Halime teyze söyledi, hepsini bozdursa koca bir ev alınırmış. Aynı Halime teyze dönüp salonun yarısını kaplayan kitaplığıma küçümser bir bakış atmayı da ihmal etmedi. Kitaplarımı satsam, Serpil'in iki laf önce satın aldığı hayali evin anahtarını bile alamazdım besbelli. 'Erkekler çeyiz sandığı kitap dolu kadınlardan ürkerler. Kitap okuyan kızlar evde kalmaya mahkumdur' der Halime Teyze, dedikodu arasında. Evde kalmak dünyanın en büyük felaketiymiş gibi. Halime teyze çay bahçesinde sipariş verir gibi “Çayınız yok mu,” diye kendince takılınca, annem yine gözünü oynatacak gibi oldu da boyum posum devrilmeden gözümü devirip kalkıp mutfağa gittim. Serpil bir ara ben mutfakta çayları tazelerken yardım etmek isredi. “Ne?” deyiverdim. Kolundaki bilezikleri sıraya dizerek yeni bir iç çekti. “Okumak...Kitap kokusunu severdim,” demez mi üstüne bir de.Onun parfüm ve yumuşatıcı kokan tenine kitap kokusunu yakıştıramadım. Ben öyle şaşkın dururken, önce sustu biraz, sonra gülümsemeye zorladı kendini.Neden bilmiyorum, o gülümseme içimde bir şeylerin acımasına sebep oldu. Elimin üstüne koydu, yüzüklerle dolu ince parmaklarını aniden. Bir kaç tok dokunuşla bilezikleri şıngırdadı. “Oku tabi ya, oku ki altın bileziğin olsun . Başkasının taktığı altın kelepçeleri değil, kendi arzuladıklarını sar koluna.” Gözlerime baktı önce, sonra şıngırdayan altın bilezikleriyle salona geri döndü. Bu öğüt kendi felaketini taşıyordu içinde ama Halime Teyze gibiler bu felaketi diğerinden daha beter tutmuyordu. Tuhaf. Kadınların felaketi saymakla bitmiyordu. İçeri girip çayları dağıtırken Serpil'in kocasının yakında alacağı yazlıktan bahsettiklerini duydum. Koca bir havuzu varmış, dağ başındaymış ama korunaklıymış, demek ki kocası karısını gözünden bile sakınıyormuş. Serpil hariç tüm kadınların gözleri parlayarak yazlığı yorumladıklarını fark ettim. Serpil arada dalıp gidiyordu.Bazen de elmacık kemiğindeki allık olmadığını hissettiğim kızarıklığı yokluyordu.Zaten yarım saat sonra da “ Geç oldu, Rifat gelince beni evde bulsun,” diyerek kalktı. Koyulduğu yerde bulunması gereken değerli ama cansız bir eşya gibi evin yolunu tuttu. Beklemesi gereken yerde olmazsa kırılmaktan korkuyordu. Belki de çoktan paramparça olmuştu ya, neyse... Onun ardından ' Ah ne şanslı kız' yorumları göğe çıkarken izin isteyip odama çekildim. Annemin göz döndürmelerine aldırmadan oturdum kitapların başına. Kendi altın bileziğim için biraz daha dirsek çürüttüm Ot Dergisi, Mart 2022 sayısı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar