ÖĞRETMENİ İŞLEVSİZLEŞTİREN EĞİTİM

ÖĞRETMENİ İŞLEVSİZLEŞTİREN EĞİTİM Hak, hukuk, adalet kavramlarıyla anlatılan hayattan kopuşun bu coğrafyada temel hazırlayıcıları vardır. Bu hazırlayıcıların başında hiç kuşkusuz “din kurumu” gelmektedir. Dinin yanı sıra; geleneksel yapı, toplumsal alışkanlıklar, milliyetçilik ve kapitalist sistemin sürekli vazgeçilmezi “çıkar” amaçlı ilişkiler de sayılabilir. İşin mutfağı ise; üniter devletin “olmazsa olmazları” arasında ilk sırada yer bulan “milliyetçilik” ve bu doğrultuda örgütlenen yönetim modelidir. Bu hazırlayıcıların çoğunluğu “tabu” olarak toplumsal hafızaya kaydedilmiştir. Bu kayıtların sınırladığı ilişkiler, hayatın belirleyicisi olmuşlardır. Tabu olarak hayatın merkezinde yer alan bu ilişkileri yıkmak o kadar da kolay değildir. Yıllara dayanan yaşantıların, eğitsel ve örgütlü faaliyetlerin ürünüdürler. Bazıları da “norm” haline gelmişlerdir. Bu nedenle de, toplumsal hayatta karşı çıkılacak bir kısım ilişkiler ve çarpık yaşantılar, “normalimiz” olmaya ve sıradanlaşmaya başlamıştır. Bu kabuller nedeniyle sıradanlaşan olumsuz yaşantıları önlemek amacıyla yürütülecek faaliyetlere, merkezi otorite güçlü savunma mekanizmalarıyla karşılık verir. Bu tür savunmaların gerekçesi de “kamu düzeni ya da güvenliğinin” bozulmadan yürümesidir…!!!!!!! Kamu düzeninin “bozulmaması” için kolluk kuvvetleri, ceza yasaları ve yasaları uygulamakla görevli devlet kurumları ve bürokratik mekanizmalar devreye girer. Yıllara dayanan yaşantıların ürünü bu tabular, geleneksel hayat ve dinsel değerlerin değişmez doğruları olmuş, öncesiz ve sonrasız kabullenilmişlerdir. Eğitim sisteminin uygulamalarıyla pekişmişler, devletin yönetsel ilişkilerinin ayrılmazı olmuşlardır. Bunları tartışmaya açmayan algı; süreç içinde oluşmuş, hatta bazı konularda özellikle merkezi otorite tarafından oluşturulmuştur. Devletin örgütsel yapısı bu anlayışla kurulmuş ve bu konuda en çok eğitim sisteminden yararlanılmıştır. Eğitim sistemi ve sistemin uygulama alanı okulların faaliyetleri de bu felsefi anlayışla oluşturulmuştur. Bu felsefe, “yönlendirici-normatif” bir anlayışın ürünüdür. Yönlendirme, tek merkezden belirlenen “doğruların ya da kabullerin” sorgulanmadan yeni nesillere aktarılması şeklinde sürdürülmektedir. İnsanın yaratıcılığını yok sayan bu anlayış, eğitimde başarının doğrudan belirleyicisi öğretmenin yapacaklarını listeler şeklinde düzenleme yolunu seçmiştir. Bu felsefe doğrultusunda faaliyet gösteren her kademedeki okullarda öğretmenler, yapılandırılmış ders planları doğrultusunda derslere odaklanır. Öğretmenden istenen budur. Bu çalışmalar; yapılandırılmış yönergelerle öğrenci başarısını (daha çok başarılı öğrencileri hedefleyen) artırma amaçlıdır. Faaliyetler; merkezi yapının belirlediği öğrenilecekleri gerçekleştirmek üzere talimatlar doğrultusunda düzenlenir. Eğitim yönetimi ve eğitim öğretim uygulamaları şeklinde yürütülür. Sistemin özel öğrenme hedefleri belirlenmiştir. Bunların öğretimiyle görevli ve de sorumlu öğretmenler, genelgeler doğrultusunda bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için çalışırlar. Öğrenci başarısını tespit amacıyla periyodik olarak ölçme ve değerlendirme işlemleri ve bütün bu yapılanların kontrolü amacıyla denetimler yapılır. Eğitim öğretim ve eğitim yönetimi faaliyetleri kısır bir döngü halinde kendini tekrar eder. Öğretmen işin öznesi değil de, merkezi planları, talimatları, genelge ve emirleri uygulayan olduğunda, bu kısır döngü süreklilik kazanır. Merkezi otoritenin istediği gibi, emir ve talimatlara uyan insanlar yetiştirilmeye devam eder. Oysa araştırmalar nitelikli eğitime ulaşmanın ve eğitimden istenen başarıyı sağlanmanın yolunun; öğretmenin sistemin politikalarının belirlenmesinin ana aktörlerinden, yani “ÖZNESİ” ve güçlü olmasından geçtiğine işaret eder. Öğretmen, eğitim politikalarının belirlenmesinde ve uygulanmasında “ÖZNE” olduğunda, sistemi sahiplenir. Eğitimde yeniliklerin ya da reform olarak adlandırılacak yapılanmaların hayata geçirilmesi, öğretmen tarafından sahiplenilmeyi gerektirir. Bu süreçlerin parçası olmadığında ise, dışlandığını, hareket alanının sınırlandığını ve pasifize olduğunu düşünür ve etkin görev yapamaz. Politikaların ve uygulama süreçlerinde yapılacakların belirlenmesinde ÖZNE olmaması durumunda, işi sahiplenmez. Öğretmen ve öğrenci birbirini anlamaz, birbirine yabancılaşır. Aynı ortamı “zorunlu” paylaşanlar olurlar. Bu durum, güvenin kaybolmasına, sisteme yabancılaşmaya ve değersizleşmeye kadar uzanır. Öğretmen sistemin yapılandırılmasının ÖZNESİ işgören olduğunda; mesleki dayanışma ve işbirliği içinde ve yüksek motivasyonla çalışır. Bu anlayışla oluşan eğitim ortamında inisiyatif alır. Uygulamalarda daha bir özgür hareket eder. Böylelikle, yaratıcı fikirlere açık ve yaratıcılık pratiklerinin sergilendiği özgür ortam oluşur. Öğretmen, hareket alanının kısıtlanmadığı özgür ortamlarda, yeni öğrenme çevresi edinir, değer görür. Bütün bunlar öğretmenin etkili çalışmasının ana unsurlarıdır. Nitelikli eğitimle, özgür düşünen ve potansiyellerinin farkında olan bireyler yetiştirilmesi hedeflenir. Eğitim temel bir insan hakkıdır ve kamu hizmetidir. Eşitsizliklerin ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasının en önemli araçlarındandır. Bu nedenlerle eğitim sistemi; öğretmen meslek kuruluşları, eğitim akademileri ve ilgili tüm demokratik kitle örgütlerinin katılımcı olduğu, inisiyatif aldığı çalıştaylarla ve öğretmenin bütün bu süreçlerin öznesi olduğu gerçeğinden hareketle yeniden yapılandırılmalıdır. 25 Ağustos 2022 Ali Ekber Pekşen Bodrum - Muğla

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NAZIM HİKMET

06 ŞUBAT 2023 DEPREMİ