SUSURLUK KAZASI ya da SKANDALI
3 Kasım 1996 saat 19:25 suları…
Yer: Susurluk ilçesi Çatalceviz mevkii, Balıkesir-Bursa karayolu,
Bir Mercedes otomobil, benzin istasyonu çıkışında bir kamyona çarptı. Devlet-polis-mafya ilişkileri alenileşti ve konuşulmaya başladı…
Araçta 4 kişi vardı
Bir kadın
Emniyet Müdür Yardımcısı
Bir Milletvekili
İnterpolün; Abdi İpekçi süikastı, 1978 de Doç.Dr. Bedrettin Cömert ve 7 TIP li gencin öldürüldüğü Bahçelievler Katliamının sanığı olarak aradığı bir şahıs
Kaza yapan araçta bir adet Beretta marka silah ve susturucu bulundu. Yapılan incelemelerde bu silahın Emniyet Genel Müdürlüğü envanterinde göründüğü ortaya çıktı.
RESMÎ KAYITLAR
(TBMM) Susurluk Araştırma Komisyonu kuruldu. Rapor hazırlandı.
Birinci MİT Raporu:
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından 1988 yılında hazırlandı. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a sunulan bu raporda "yeraltı dünyası, polis ve kamu görevlileri" arasındaki bağlantıya ilişkin bulgular yer alıyordu.
İkinci MİT Raporu:
İlk rapor nedeniyle görevinden ayrılmak zorunda kalan Eymür, 1995 yılında MİT'e Kontrterör Daire Başkanı olarak geri döndü. Bu dönemde, ikinci MİT raporunu kaleme aldı.
Üçüncü MİT Raporu:
Susurluk kazasının ardından dönemin MİT Müsteşarı Sönmez Köksal tarafından 17 Kasım 1996'da Başbakan Necmettin Erbakan'a "Kişiye Özel" olarak gönderildi. Raporun sonuç bölümünde Susurluk olayıyla birlikte ortaya çıkan bazı konular şöyle sıralandı:
Devletin içinde kontrolsüz güçlerin varlığı,
Bu güçlerin devletin ihtiyaçları dışında da bazı istenmeyen faaliyetlere yönelebildiği,
Güvenlik kuvvetlerinin resmi güçler dışında bazı unsurları da devlet görevi adı altında kullandığı,
Devletin bazı belgelerinin (Pasaport vs.) gayri kanuni unsurlara verilebildiği,
Devletin aynı kuruluşu içinde, farklı anlayışta olanların birbirleri ile devletin olanaklarını kullanarak mücadele edebildikleri,
İstihbaratta ve örtülü operasyonlarda çokbaşlılığın bulunduğu gibi tespitler
İle
Susurluk kazasıyla başlayan tartışmaları "sona erdirecek veya en azından sınırlandıracak hukuki ve idari kovuşturmaların süratle sonuçlandırılmasında" fayda olduğu önerisi yer aldı.
25 yıl, dile kolay ÇEYREK ASIR geçti…
03 Kasım 2021
Ali Ekber Pekşen
Bodrum
POPÜLİZM ve OTORİTER YÖNETİMLER 1970’li yıllar kapitalizminin en önemli göstergesi, çokuluslu şirketlerin doğuşu ve yaygınlaşmasıdır. Bu yaygınlaşmayı, küreselleşme adıyla ve “yeni” olarak sunan kapitalizm, SSCB’nin ve Doğu Bloku’nun çöküşüyle ideolojik rekabeti de geride bırakmış, dünyanın tek belirleyeni olmuştur. Küreselleşmenin en temel göstergesi, sermaye dolaşımı ve karşılıklı bağımlılığın artmasıdır. Dolaşım serbestisi, yatırımcılara kârlılığın ilk sıraya alınmasının fırsatlarını yaratmış, yatırımcılar da, bu fırsatlardan istifade amacıyla sınır tanımayacak şekilde yeni pazarlara yönelmişlerdir. Para hareketlerinin bu denli dolaşımı, ekonomik temelli uluslararası örgütleri doğurmuş, neo-liberal dünya düzeni pekişmiştir. ABD, kendi kontrolündeki tek kutuplu uluslararası sistem sayesinde, dünyanın çeşitli bölgelerinde rahatlıkla hareket etmeye başlamıştır. ABD’nin Küreselleşme ya da Yeni Dünya Düzeni adı altında sunduğu, gerektiğinde silah zoruyla dayattığı bu ilişkiler ağı, uyulm
Yorumlar
Yorum Gönder