24 OCAK KARARLARI ve EĞİTİM SİSTEMİNİN KRONİKLEŞEN ÇIKMAZI

24 OCAK KARARLARI ve EĞİTİM SİSTEMİNİN KRONİKLEŞEN ÇIKMAZI Yaşadıklarımız; genel bir ifadeyle, Osmanlı’dan devralınıp, kuruluş yıllarından itibaren süregelen otoriter yönetim sürecinin sonuçlarıdır. Kısmi de olsa demokrasimizin olmazsa olmazı olan yasama organı TBMM’nin iradesine; belli aralıklarla “devlet ve millet adına, devletin ve milletin bekası” için müdahale eden darbeci zihniyetin ürünüdür. Özellikle; 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesiyle, otoriter yönetimin temellerinin tahkim edilerek, korku imparatorluğunun hayat bulmasıdır. Daha da vahimi, bu korkunun toplumun genetik kodlarına işlemesidir. Ülkenin 12 Eylül 1980 darbesine adım adım sürüklenmesine yönelik “organize işlerin” en önemlilerinden birisi de, hiç kuşkusuz 24 Ocak 1980 kararlarıdır. Sermaye çevrelerinin iş hayatında “devrim” olarak empoze etmeye çalıştıkları 24 Ocak kararlarıyla; kapalı ya da ithal ikameci olarak tanımlanan ekonomik modelden, IMF ve Dünya Bankası destekli, piyasa ekonomisini benimseyen modele geçilmiştir. 24 Ocak kararları gereği uygulanacak ekonomik modelin; ancak ve ancak diktatörlüğün egemenliğinde yürürlüğe konulabileceğini, o günün Türkiye’sinin aklı başında tüm düşünce ve bilim insanlarının yanı sıra, başta DİSK ve TÖB DER olmak üzere, demokratik kitle örgütleri dile getirmişlerdi. Nitekim (/NETEKİM/ olarak da okunabilir…Bu konuda; darbe yıllarını en sıcak şekilde yaşayan, siyasi davalarda sorumluluk üstlenen, Avukatımız, öğretmenimiz, mücadele arkadaşımız Hasan Ürel’in, “Mahkum Olduk Netekim Bir Avukatın 12 Eylül Anıları” kitabına başvurulabilir...) 24 Ocak kararlarının uygulama aşamalarında ortaya çıkabilecek tüm muhalif hareketleri bastırmak amacıyla, 12 Eylül 1980 faşist darbesi yapıldı. 24 Ocak kararlarının arkasındaki mantık; hayata dair tüm alanlarda kendi şartlarını diktatörlük aracılığıyla dayattı ve uyguladı. Eğitim sistemimiz de, bu anlayıştan nasibini aldı elbette. 12 Eylül sonrası, kısmi de olsa normalleşmenin başladığı yıllarda; Türkiye’nin demokrasi mücadelesine omuz veren hemen her kesimden insanlar bir araya geldiler. Çeşitli meslek mensupları öncülüğünde örgütlenmeler oluştu, süreli yayınlar yapılmaya başlandı. Hayatın her alanında oluşan hasarları gidermek adına yapılan bu çalışmalarla; topluma öncülük etme, yol gösterme ve alternatifler oluşturarak, demokrasinin inşaasına giden yolu sağlam zeminlerle oluşturma düşüncesi vardı. Bu çabaların ürünü, BİLİM ve SANAT dergisi de, bu yıllarda yayın hayatına başladı. TÜSTAV (Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı) arşivindeki bilgilere göre; “Bilim ve Sanat, Türkiye İşçi Partisi (TİP) çevresince Ocak 1981 yılında yayınlanmaya başlayan aylık kültür dergisi. Sahipliğini Ali Naki ÖNER ve Ilhan Alkan, genel yayın yönetmenliğini Varlık ÖZMENEK yapmıştır.” Bilim ve Sanat dergisinin Kasım 1985’te yayınlanan 59. sayısında; “24 Ocak’ın Eğitimi” başlığıyla yayınlanan makale dikkatimi çekti. Makale; İlhan Alkan tarafından kaleme alınmış. İlhan Alkan, hayatının her döneminde demokrasi mücadelesinin içinde olmuş, örgütlülüğe inanmış, örgütleyici, sıra neferi olarak görevler almış, halen bu mücadeleye bütün enerjisiyle destek veren, 85 yaşında bir ağabeyimiz. TÖS, TÖB-DER, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı gibi saygın demokratik kitle örgütlerinde; kurucu, yönetici, üye olarak görev almış... (TİP) Türkiye İşçi Partisi’nin 1977 genel seçimlerinde; Kayseri Milletvekili adayı, 1979 senato seçimlerinde Yozgat Senatör adayı olarak siyaset sahnesinde de bulunmuş biri... Makalede; 24 Ocak kararlarının uygulama aşamasına yönelik tespitlerle, toplumsal yapıda açtığı onarılmaz yaraların neler olduğu kısaca özetlenmekte. Eğitim sisteminin, sermayenin sömürü aracı olarak nasıl kullanıldığı, “Serbest Rekabet Düzeninin” gereği olarak sunulan, “Elit Eğitim” ve “Genel Eğitim” başlıklarıyla dayatılan ikili bir yapının oluşturulduğu ve sistemin tamamen sermayenin kontrolüne verildiği vurgusu yapılmaktadır. “Genel Eğitim” adı altındaki uygulamalarla; sistemin dini ritüellerle beslenen bir yapıya dönüştürüldüğü, Türk İslam Sentezi anlayışının sisteme egemen olduğu dile getirilmektedir. Eğitim sisteminin olmazsa olmazı olan öğretmenin, yani eğitimcilerin yetiştirilmesiyle ilgili sürece, darbe zihniyetinin nasıl müdahil olduğu anlatılmakta, o güne kadar az da olsa nitelikli eğitimci yetiştirilmesiyle ilgili tüm faaliyetlerin askıya alındığı belirtilmekte ve sermayenin kendi sömürü düzeninin istediği eğitimcileri / öğretmenleri yetiştirmesiyle ilgili uygulamaları gözler önüne serilmektedir. Öğretmenlerin ve tüm bilim insanlarının, sisteme örgütlü katılımlarının engellenmesinin, toplumun geleceğinde açacağı yaraların neler olacağına vurgu yapılmaktadır. Sonuç ve Öneriler bölümünde; Demokratikleşmenin ilk şart olduğu, bu ilk ve zorunlu şartın devamında; öğretmene insanca hayat şartları sağlanmasının ve örgütlülüğün yasal zemininin oluşturulmasının önemi belirtilmekte. Bu temel şartlarla birlikte; eğitim planlarının ve programlarının yeniden yapılandırılmasının gerekliliği dile getirilmekte. Başta ders kitapları olmak üzere, tüm eğitim materyallerinin hazırlanmasında; eğitim paydaşlarının-öğretmenlerin-meslek örgütlerinin ve bilim insanlarının tüm bu hazırlıklara katılımının zorunluluğuna dikkat çekilmektedir. Günümüz şartlarında da geçerliliğini koruyan bu tespitlerin ve çözüm önerilerinin üzerinden kırk yılın üzerinde bir zaman dilimi geçmiş. Arpa boyu yol alamamışız gibi. Emeklerine sağlık İlhan ALKAN ağabey. Halen bütün enerjinle demokrasi mücadelesine omuz veriyor olman mutluluğumuzu artırmakta. Enerjin eksilmesin… İlhan ALKAN’ın 60 yılı aşan demokrasi mücadelesinin, en büyük destekçisi, görünmez kahramanı, her zaman güler yüzlü ve pozitif enerji kaynağı olan, hayat arkadaşı Mediha Alkan’dır. Bizim de Mediş Ablamız. 12 Mart ve 12 Eylül darbe dönemlerinde, hayatının en güzel yıllarını, hapishane ile ev arasında ve sıkıntılarla, zorluklarla mücadele ederek geçiren Mediş Ablamız her tür saygıyı hakeder... 24 Ocak 2022 Ali Ekber Pekşen Bodrum

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NAZIM HİKMET

06 ŞUBAT 2023 DEPREMİ