Kayıtlar

KADIN HAKLARI Antik Yunan Site Devleti ya da Atina demokrasisinin temeli kanun hâkimiyetidir. Hürriyet anlayışı, seçme ve seçilme gibi siyasi haklarla sınırlıdır. İnsan bir sitenin mensubudur ve birey olarak bir değeri yoktur. İnsana, devlet içinde kişisel hak tanıyan bir düşünceye rastlanmaz. İlk Çağın en eski ve en iyi korunan yazılı belgelerinden Hammurabi kanunları dâhil, bu dönem bağışlanan hakların, gerçek anlamda insan hakları olduğu söylenemez. Bu haklar bütün insanlara tanınmamış, köleliğin kurumsallaşmasına yardımcı olmuşlardır. Antik çağda, stoacılar, insana özel yer ayırdıklarını, “tabiata uygun” hayat kavramıyla dile getirmişler. Stoa ahlâkının temeli; “tabiata uygun” hayat anlayışı ve insanın tabiatı gereği özgür ve eşit olması düşüncesidir. Bu nedenle, devletin hukukundan üstün bir hukuk düzeni olduğu düşüncesiyle hareket ederler. İnsan haklarının temeli olan bu düşünceyi ilk defa dile getiren Stoacılar, devleti her şeyden üstün gören anlayıştan ayrılırlar. Orta Ç
ALIŞKANLIK, UNUTMA, HATIRLAMA “İnsanoğlu nisyan ile maluldür.” derler. Belki de insanlık tarihiyle yaşıt bir sözdür. İnsanın unutma özelliğini vurgulamasının yanında, unutulmaması gereken olayların hatırlanması için de kullanılır. İnsan; öğrenir, unutur, yeniden öğrenir. Unutulma olmazsa, hafızada yeni bilgiler depolayacak alan kalmayacağını söyleyenler de vardır. İnsanın düşüncelerini, duygularını, hareketlerini kontrol eden merkez beyindir. Nörologlar, beynin yeni öğrenmeler için, öncekileri ötelediğini belirtirler. Yani bir anlamda eski öğrenilenleri unuttuğunu, yeni öğrenmeler için hafızada yer açtığını belirtirler. İnsan duyu organları aracılığıyla çevresinden ve olan bitenlerden haberdar olur. İnsanın öğrenmeleri, bir anlamda duyu organları aracılığıyla alınan uyarıcıların, sembollere, simgelere dönüştürülmesi ve anlamlandırılarak hafızada kaydedilmesidir. Uyaranlardan alınan uyarıcılar, önceki öğrenilenlerle, mevcut birikimlerle karşılaştırılır. Önemine ve gerekliliğine gö
TÜRKİYE ZOR GÜNLER YAŞAMAKTA Türkiye zor günler yaşamakta. Görünen o ki, daha da zor günleri yaşayacak gibi. Tevekkülü bulunduğumuz coğrafyada yaşanmışlıklar; ya tesadüflerden ibaret sayılır, ya da olan bitenler tabiatüstü güçlere atfedilerek adlandırılır. Sorumluluklar, yönetsel mekanizmanın karar mercilerinde bulunanların iradesinin dışında gelişmeler olarak kamuoyuna sunulur. Böylelikle yönetim merkezi, “ulvi” görevlerini icraya devam eder. Vatanın bölünmez bütünlüğünü korumak, “iç ve dıştan” gelecek “tehlikelere” karşı önlemler almak gibi. Bütün bu ulvi görevler, itibardan tasarruf edilmeyecek şekilde yerine getirilir. İnsanların yaşanılanları, tabiatüstü güçlerin iradesinden kaynaklı ya da kadercilik olarak adlandırılacak anlayışa sığınarak değerlendirmeleri, tesadüfen ortaya çıkmış bir durum değildir. Bu durum özellikle böyle olması istendiği için böyledir. Bu istemin belirleyicisi hiç kuşkusuz, kutsallık mertebesinde kabul gören merkezi devlettir. Merkezi devlet yönetsel yap

06 ŞUBAT 2023 DEPREMİ

01 Mart 2023… İlkokul yıllarından hatırlarız ya!!! İlkbaharın ilk günü. Çayır çimen yeşerecek, çiçekler açacak, toprak tava gelecek, cemreler istedikleri yere düşecek, Biz cemrelerin düştüğü yere göre hesap yapacağız. Mart 9’u bitecek, April 5’ine doğru yol alacağız. April 5’i bana babamı hatırlatır. Bahar gibi. Özgürlük gibi. Güvenmek gibi. Sırtını dayayacağın DAĞ gibi. Bu kez hesap tutmadı. Hesabı tutturamayan tabiat değil, insanın aç gözlü oluşuydu. Böyle başlamadı 2023 yılının Mart ayı. Doğup, büyüdüğüm, çocukluğumu, ergenliğimi, ilk gençlik yıllarımı yaşadığım Malatya büyük bir depremle yerle bir oldu. Maraş merkezli depremle; Malatya’nın yanı sıra, Hatay, Osmaniye, Kilis, Antep, Amed, Urfa, Adıyaman, Adana illeri de ağır hasar aldı. İnsanlık tarihinin en eski yerleşkeleri yerle bir oldu. Tarlaya tohumun ilk defa atıldığı yer, ilk su kanallarının açıldığı coğrafya, insanlık durdukça adından söz ettirecek Mezopotamya yerle bir oldu. Alışık olduğumuz üzere, devletlilerden önce
YORDULAR, YORUYORLAR, YORACAKLAR Yaban ellerden, başka coğrafyalardan ya da ıssız- terkedilmiş yerlerden gelmiş gibi iliştiler. Yaban gülü gibi sevimli olmayı seçmediler ama. Yadırgatıcı tavırlarıyla, kendilerinden olamayanlar üzerinde baskı kurma yolunu seçtiler. Yabani ve de yabancı duruşlarını hayatın olmazsa olmazı gibi dayatıp, sistemi kendilerine benzettiler. Yağcılık genel geçer oldu ve yağdanlık gibi kaygan bir anlayışı yerleştirdiler merkeze. Yağmaladılar, yağmalattırdılar; para, pul, insanlık adın birikmiş değerler dâhil ne varsa. Yakıştırdılar her tür olumsuz sıfatı, kendileri gibi olmayanlara. Yakıp, yıkabilme konusunda tavizsiz anlayışı siyasetin merkezine yerleştirip, yandaşlarını bu söylemlerle mobilize ettiler. Yalanı ve yalanın siyasetini, vazgeçilmez politika malzemesi yaptılar. Yandaşlık üzerine yürüyen bir yönetim anlayışıyla, yandaşlığı olmazsa olmaz hayat tarzına dönüştürdüler. Yanılttılar insanları; inançlar dahil, “kutsal” olan tüm değerleri kullanarak
POPÜLİZM ve OTORİTER YÖNETİMLER 1970’li yıllar kapitalizminin en önemli göstergesi, çokuluslu şirketlerin doğuşu ve yaygınlaşmasıdır. Bu yaygınlaşmayı, küreselleşme adıyla ve “yeni” olarak sunan kapitalizm, SSCB’nin ve Doğu Bloku’nun çöküşüyle ideolojik rekabeti de geride bırakmış, dünyanın tek belirleyeni olmuştur. Küreselleşmenin en temel göstergesi, sermaye dolaşımı ve karşılıklı bağımlılığın artmasıdır. Dolaşım serbestisi, yatırımcılara kârlılığın ilk sıraya alınmasının fırsatlarını yaratmış, yatırımcılar da, bu fırsatlardan istifade amacıyla sınır tanımayacak şekilde yeni pazarlara yönelmişlerdir. Para hareketlerinin bu denli dolaşımı, ekonomik temelli uluslararası örgütleri doğurmuş, neo-liberal dünya düzeni pekişmiştir. ABD, kendi kontrolündeki tek kutuplu uluslararası sistem sayesinde, dünyanın çeşitli bölgelerinde rahatlıkla hareket etmeye başlamıştır. ABD’nin Küreselleşme ya da Yeni Dünya Düzeni adı altında sunduğu, gerektiğinde silah zoruyla dayattığı bu ilişkiler ağı, uyulm
HAYATI ANLARA BÖLMEK Hayatın tesadüfleri de denir o zaman dilimine. “İşte o an sanki dünya durdu.” denilen ve ölçülebilecek uzunlukta olmayan bir zaman aralığı. Belki olarak gelecekte hayıflanılacak, keşke dedirten kısacık yaşanmamışlıklar. Göz açıp, kapayıncaya kadar geçti diye adlandırılan süre. Belki de, bir daha ulaşılamayacağı hissi veren hazzın, insan ruhunda yarattığı etki. İnsan hayatının en anlamlı olacak güzelliklerinin fark edilmediği zaman dilimi. Bazen ah keşke dedirten durumların görmezden gelindiği bir vurdumduymazlık. Bazen, insanı en keyifli yaşantılara götürecek şeylerin fark edildiği ve bir ani tesadüf bu güzelliğe ulaştırdı diye adlandırılan zaman aralığı. Hayat tesadüflerle doludur, diye genel geçer ifade yerleşmiş dilimize. Söyler dururuz. Tesadüf diye adlandırılanlar, bazen fark edilenler, bazen de fark edilemeyen anlar olsa gerek. Fark edilen ya da edilmeyen bu zaman dilimlerindeki durumların çoğu; insanın ayrılmazı, vazgeçilmezi olan duygularının ifade edi