Kayıtlar

Aralık, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BİR HAPŞIRIKLIK KAPİTALİZM

BİR HAPŞIRIK Bir hapşırıkla yıkıldı korku imparatorluğunuz... Bir hapşırıkla çaresiz kaldı; F 16’larınız, F 35’leriniz… SU 35’leriniz… Bir hapşırık kadar canı varmış; patriotlarınızın, S 400’ lerinizin, nükleer başlıklı balistik füzelerinizin… Övüne övüne bitiremediğiniz ‘yerli ve milli’ tanklarınızın… Hava savunma sistemlerinizin… F 16’larla yaptığınız sorti sayılarını ve bu sortilerle ‘etkisiz hale getirdiğiniz’ insanları taneyle ifade eden konuşmalarınızı umarım gözden geçirirsiniz… F 16’larınızın sortileriyle etkisiz hale getiremeyeceğiniz, gözle görülemeyecek kadar küçük ve tahmin edemeyeceğiniz kadar kısa sürede mutasyona uğrayan canlılar olduğunu; öve öve bitiremediğiniz, yere göğe sığdıramadığınız ulemanızdan değil, tıp dünyasının emekçilerinden öğrenmek zorunda kaldınız. Bir hapşırıklık canı varmış ‘Sınır güvenliğimiz…’, nidasıyla başlayan hamaset kokan politikalarınızın… ‘Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır...’ söylemiyle attığınız nutukların, ‘teferruat’ olarak bi

Kriz-Korku-İnsan

KRİZLER, KORKULAR ve İNSAN Hemen sınırları kapattılar. Sınırları; değil gün farkı, saatlik gecikmeyle kapatan devletlerin geç kaldığı söylendi. “Okulları tatil etmekte acele edilmeliydi”, “havaalanlarını halen kapatmakta tereddüt edenler kaybedecekler”. söylemleri hemen herkesin önceliği oldu. Devletler; çok önemli bir argüman olarak gördükleri “milliyetçilik” temelli politikalara sarıldılar ve içe kapanma yolunu seçtiler. Tüm dünyayı etkisine alan sağlık sorunu, yönetim krizine girmiş totaliter rejimlerin yöneticilerinin; bilgisizliğini, ilgisizliğini, bencilliğini, yeteneksizliğini, donanımsızlıklarını gözler önüne serdi. Covit-19 ya da korona virüsü nedeniyle yaşadığımız pandemi sürecini, insanı merkeze alan bir bakış açısıyla değerlendirmek daha doğru olur. Konu; insan hayatı, yani yaşam hakkıdır. Bu nedenle; sürece ilişkin her tür değerlendirme insan öncelikli olmalıdır. Devletlerin dili, devlet adına konuşan yöneticileridir. Yöneticilerin; yönetimdeki başarısızlıklarını örtb

İnsan-Merak-Öğrenme-1

İNSAN, MERAK ve ÖĞRENME İnsanın hayatı; doğduğu coğrafya, coğrafyadaki hayat anlayışı ve kültürel yapı ile ailesinin; inançları, gelenekleri ve yaşam biçimi gibi, de facto ilişkiler ağının ürünü serüvenlerin toplamıdır. Bu serüvende, bireyin aldığı eğitim çok önemlidir. Eğitimin ilk yaşantıları; ailede başlar, çevreyle devam eder ve örgün eğitim kurumlarının faaliyetleriyle belgelenir. İnsanlığa ait kayıtlar; tarihin her döneminde, okuma uğraşına zaman ayıran insanlar olduğunu belirtir. Ancak; okuma uğraşı olan insanların, okudukları şeyler farklı farklıdır. Kimileri gazete ve çizgi roman okur, kimileri roman okumayı sever, kimileri; astronomi, hayvanlar alemi yada teknik buluşlarla ilgili yazılanları okumaktan hoşlanır. Atlarla, kuşlarla, bitki çeşitleriyle, akarsular, göller, denizler, deniz canlıları ya da değerli taşlarla ilgilenen biri; başkalarının da bunlarla aynı derecede ilgilenmesini bekleyemez. Beklememeli de. Yayınlanan spor karşılaşmalarını hiç kaçırmayan biri, bazılarını

NAZIM HİKMET

Nazım, Nazım Nazım İki Kitap. Belgeler. Anılar... ve Bir Şair... “Nazım’la 6 yıl bir arada kaldık. Benim davamla uğraştığı gibi, herkesinkiyle de uğraştı.” Eyüp Gültekin “Nazım, tuttu bana Gazap Üzümleri’ni getirdi. Anlayamadığım tarafları var, O’na soruyorum.” Yakup Yıldırım “Nazım’la ilk kez karşılaşmam Moskova’da hava alanında oldu.” Rady Fish Bu diyaloglar; Nazım Hikmet’le cezaevi yaşantıları olanlara ve Moskova Havaalanında karşılayıcılar arasında olan gazeteciye ait. NAZIM HİKMET Otobiyografi şiirinde anlattığı gibi... Paşa torunluğundan, on dokuzunda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliğine, kırk dokuzunda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğuna, 1924’de Lenin'in tabutunun başında nöbet tutmaya uzanan bir hayat hikayesi... Aile büyüklerinin neredeyse hemen tamamı Osmanlı Saray yönetiminin üst kademe devlet görevlileri... Ağırlıklı İttihat terakki cemiyeti içinde yer alırlar. Mustafa Kemal’in Anadolu’da başlattığı harekatın kayıtsız koşulsuz destekçisi o

BARIŞ MÜMKÜNDÜR

BARIŞ MÜMKÜNDÜR Barışı tesis edebilir ve barış içinde bir arada yaşayabiliriz... Bu kadim coğrafyada; yilların yarattığı insani değerlerle sıfır sorunlu hayat mümkündür. Sınırlar, semboller, heykeller insani değerleri yaşatmaya engel olmamalıdır. Farklılıkların zenginliğimiz olduğu, hayatın bir başka gerçeğidir. Sınırdaş ülkelerle barış içinde yaşamak amaç olmalıdır... Komşu ülkelerin insanlarıyla paylaşacağımız güzelliklerle dolu bir hayat mümkündür. Hayatın bu güzelliklerini, birlikte daha da zenginleştirebiliriz. Barışın egemen olduğu bir dünya, tüm insanlığın huzurunun teminatı olacaktır... Komşularımızla, uzaklarda olan herkesle barışabiliriz. Barışmalıyız da... Bunun sağlamanın yolu; öncelikle ve ivedilikle hukukun egemen olduğu bir devlet düzeni sağlamaktan, demokratik kurumların tesisinden ve kurumların hukuka uygun işletilmesinden geçer. Bu süreç düzenli işletilerek; önce iç barışımızı sağlamalıyız. İç barışı sağlamanın yolu; hukuk devletinin işlevselleşmesidir. Demokra

KÖRLÜK

KÖRLÜK 1998 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Jose Saramago; “Körlük” kitabında, günümüz covit-19 pandemisine benzer salgın şeklinde yayılan bir körlüğü anlatır. Enlem ve boylamlarla tanımlanan bir “coğrafyası” olmayan ve adı belirtilmeyen bir ülkenin, bir yerleşim biriminde; trafikte bir sürücünün aniden görme yeteneğini kaybetmesiyle başlayan körlük, hızla yayılır. Hiç bir bilimsel açıklaması olmayan körlük, hemen herkes tarafından bir salgın hastalık olarak algılanır. İnsanlar; beyaz bir süt denizinin içindelermiş duygusuyla, körlüğü yaşamaya başlar. Aniden kör olan insanlar; devlet tarafından daha önce akıl hastanesi olarak hizmet veren atıl durumdaki bir binada karantinaya alınır. Dışarıyla tüm ilişkileri kesilir. İletişim, mikrofonlardan belli saatlerde yapılan anonslarla sağlanmaktadır. Karantinaya alınan insanlarla hiç kimse görüşmez, muhatap olmaz. Adeta ölüme terk edilirler. İnsanlar karantinada çaresizlikleriyle yüz yüzedir... Beslenme ve temizlik gibi temel insani ihtiyaçla